Ali Kılıç ile Sohbet (1. Bölüm -Letta Etrafında-)

(Ali Kılıç kimdir?
2 Şubat 1995’te Mersin’de dünyaya gelen Ali Alperen Kılıç, lise hayatına kadar memleketinde, Mersin’in Erdemli ilçesinde yaşadı. 2009 yılında lise ve üniversite eğitimi için ailesiyle birlikte Ankara’ya taşındı. Tıp eğitimi alan yazar, yaklaşık 5 yıl Letta çerçevesinde icra ettiği eğitim faaliyetlerinin ardından Temmuz 2023’te Letta Yayınevi’ni kurdu. Yayınlanmış eserleri: “Sır Müşterekliği, Letta Yayınevi(Kasım 2023)”)

İGİ- 2018 yılının sonunda “düşünce ve hareket platformu” olarak Letta’nın kuruluşundan, 2023 Temmuz’unda ilan edilen yayınevine kadar yaşanan süreç hakkında kısaca konuşursanız, diğer sorular için bir temel oluşturabiliriz.

AK- Tabii ki. Öncelikle bu durum (böyle bir sohbet ile görünmek bile) bizim için pek yeni, tercihen. Bu tercihin sebebi malûm. 2018 yılının son aylarında “kadroyu doğurucu ilk hamle” ile nefes almaya başlayan Letta, bu hamlenin manasına mutabık bir çizgide kemikleşti. Genellikle dışa kapalı faaliyetlerle, iç eğitim pratiklerinin yoğunluğunda yılları devirdi. Bugün ise -Allah’ın izniyle- gerçek bir ideolojik-politik, fikrî, ilmî, estetik ve kültürel hareket bütününü doğuracak “kadronun hareketi”ne doğru ilk adımları atmaya başladığımız bir yerden konuştuğumu söyleyebilirim. Şimdi bu doğrultuda -kapalı veya açık- ortaya konulan her ne varsa ayrıntılı şekilde dökümünü yapmadan sözü bağlamaya çalışayım. Ama önce şunu belirtmeliyim; yoğunlukla Letta sürecine değil, “Letta nasıl doğdu?” bahsine odaklanmayı tercih edeceğim. Ve bu bahsi hikaye ederek değil, hareketimize gelen yolda yaşadığımız -gayet çarpıcı- tecrübelerden süzdüğüm belli başlı tespitlerle konuşacağım. (Kaldı ki bu tespitler hareketimizin çeşitli ilkelerine ışık tutucu olmuştur.) Zira bu bahsin hikaye edilmesi, birkaç sohbetin sadece bu konuya ayrılmasını gerektirirdi. Buna bugün için lüzum olduğunu düşünmüyorum, daha güncel ve zarurî konularla ilerleriz. Sonuçta, ihtimal o ki yeri geldikçe mücadeleyi tekmil ve halihazıra hisse niyetine diğer eserlerin muhtevasına yedirilecek malzemelerdir bunlar.

İGİ- Bahsettiğiniz noktadan başlayabiliriz.

AK- Evet, önce önemli birkaç mesele… Dünya görüşünü hayatın bütün sahalarında yaşama ve yaşatma görevini üstlenmiş hareketlerin doğumu ne ifade eder? Bu hareketler bizzat varoluşlarıyla hangi hayatî boşlukları ifşa eder? Böyle bir varoluş tarihî sürecin rastgele bir unsuru olmadığına, aslında olmaması gerektiğine göre nasıl bir manaya sahiptir? Bizim gibi bir hareket için bu soruların hakkını verme gereği belli.
Buradan bakarak, hareketimizin ilanına giden süreçteki bütün aşamalarda özetin özeti hâlinde şunları görüyorum; çok yönlü tenkit faaliyetlerinin hiç durmadan işlemesi ve burada işaretlenen hakikatlerin hayat kargaşası içinde zamanla kaybına izin vermeyecek hamle iradesinin olgunlaşması… Bu gerek mücadelenin o tarihî anı saran ihtiyaçlarını ve zorunluluklarını belirlemek gerekse sahada görünen örnekleri bu çerçevede değerlendirmek gibi iki hususla iç içe… Kısaca bu faaliyetlerin ürünü kabuller, prensipler ve mücadele biçimleri üzerine çeşitli tespitlerle beraber, tüm bu yönleri aydınlatabilecek tatbikî-doktriner bir yapıyı meydana getirmek için olmazsa olmazlardan bahsediyorum. Varoluşuyla murad edilen bağlılık ritmini bulmuş, kendinden zuhur dilini kuşanmış ve bütün temas hatlarında(politik, hikemî, ilmî, estetik vs.) bu dili yaygınlaştırmış, hedeflediği toplumun ahlakî nüvesini bulunduğu aşamanın hususiyeti içinde bünyesinde taşıyan bir “Lider-Kadro-Teşkilat” bütünlüğü, ideal bu. Niye var olduğu meçhul ve neyi amaçladığı belirsiz şekilde, “renk olsun” niyetiyle meydanda salınmamak, yani ciddiyet ve özen içinde mücadeleyi yaşamak iddiasını taşıyacaksak eğer, boşlukta konuşmamak lazım, aşılması gereken en zorlu geçit burada. Buna tekrar değineceğim.
İşte Letta, 2015 ile 2018’in son çeyreği aralığında Ankara’da mücadelenin durumu ve Anadolu çapındaki vasatın gözden geçirilmesinin ardından ortaya çıkmış, bu zaman diliminde demlenmiş bir hareket. Bu dilimde Ankara’da yaşadığımız kısa tecrübe içinde, birçok sıkıntıyı doğrudan, iş üzerinde teşhis etme şansımız da oldu. Bütün bunlar gözönünde tutularak gereklilikler, öncelikler, taktik ve stratejik hedefler masaya yatırıldı ve uzun soluklu bir yolculuğa başlandığının şuuruyla yola çıkıldı. Bunu özellikle vurguluyorum. İçinizde bu yolculuğun henüz başında da burada bulunanlar var; “gençler heyecanlı”, “birkaç ay buluşur sonra dağılırlar” gibi sözlerin kulağımıza geldiği günleri hatırlarsınız. Öyle bir şey ki, mücadele ve büro faaliyeti denince saman alevi tesiri kanıksanmış. “Faaliyet”ten anlaşılan da bu.
Her şeyden önce, altı yılı deviren süre boyunca bu zemin varlığını nasıl sürdürdü ve hâlen sürdürüyor, heyecanını diri tutmayı nasıl başardı ve hâlen başarıyor. Kimse buraya zincirle bağlanmadığına göre… Şunu da söylemezsem haksızlık olur; Letta çevresinde hissetmiş, yaşamış, düşlemiş ve bugün çok daha büyük hedeflere gözünü dikerek bu saflarda aşkla devam eden herkes sıralayacağım gerçeklerde mühim bir yere sahip:
Günün neoliberal modasına uyup “kendimize oynamadık”, kendi hayat alelademizin (okul, meslek, iş vs.) öğütücü çarkında kaybolmadık. Günlük, tatminlik, faydasız, sonrasız işlerle oyalanmadık. Parlak gelip(!) parlak giden(!) düzen insanının aksine mücadele sancağını çekecek şartları aramaya koyulduk ve -ki en önemlisi bu- fikirle mesafeyi hiç açmadık, temel mesaimizdi bu. Kuru kuruya övünebileceğimiz bir durum değil, Allah’ın hususî bir lütfu ve O’nun izni ve iradesiyle büyüklerin tasarrufları sayesinde. Asıl sınav günleri ise önümüzde. İBDA Mimarı’nın şu telkini de daim ensemizde: “Kader kısmet açılır istidatlar denenir/Divaneler dipdiri, zamaneler elenir”

İGİ- Sürekli bahsettiğiniz “bağlılık ahlakı muhasebesi” burada verilmesi gereken bir sınav oluyor değil mi?

AK- Kesinlikle. Nefsini yaşayan alakaları içinde muhasebeye çekme zahmetine girmeden herhangi bir çıkışın anlamını tayin etmeye kalkmak abes. Biz veya bir başkası, bizi veya bir başkasını. Buna örnek olarak gösterilebilecek birçok olayda yaşadıklarımızı atlamadan her geçişte vurguladığımız “muhasebesizlik” yanlışını bizzat yerinde gördünüz. “Gördünüz”, çünkü bunun için sağlıklı gözlere sahip olmak lazım, meşhur atasözündeki kör ve sağırlardan olmamak için. Bazen öyle bir alışkanlık zinciriyle bağlanmışsınızdır ki, “muhasebe” ile kastedilen birçok şey de bu alışkanlık zinciri içinde kaybolup gitmiştir. Muhasebe derdini halletmiş bir fert veya zümre olmuşsunuzdur çoktan(!); işte tehlikenin göbeği. Biraz buradan konuşmak istiyorum, bize getirecek şekilde, biz de bu sıkıntılardan azade değiliz. Bunun, yani muhasebenin büsbütün yitimiyle beraber ne ideolojik politik bir verim ne de derinlikli, sahici ve gerçek bir ihtiyaca denk düşen çalışmalar mümkün; açıkçası bugünkü hal hiç de sürpriz değil. Herkesin halini kanıksadığı, ki öyle görünüyor, bir vasatta hangi gelişimden söz edebiliriz? Artık ayrı ayrı müslüman çevrelerin kendi kendilerini eğleyebilecekleri, açıkçası kandırabilecekleri bir vaktin de kalmadığı ortada değil mi? Her neyse, buraları kısa geçeceğim. Bize dönersek… İlk günkü imkanları, aslında imkansızlığı gözönünde bulundurarak bugüne bakalım. Hedeflediğimiz pozisyonlardan birer birer, sabırla geçip de mücadelenin seyrini hangi hedeflere kitlediğimizi görebilelim. Bu konuyu ayrıca konuşuruz, hatta yüksek sesle konuşmanın vakti geldi, diyebilirim.

İGİ- O konuyu daha sonraya bırakarak, Letta’ya geliş süreci içinde bahsettiğiniz tenkitlerin ve tespitlerin toplandığı başlıkları ifade edebilir misiniz?

AK- Memnuniyetle. Letta’ya gelen süreçte tespitlerin toplandığı başlıklar… Aslında bu başlıkları şimdi çizeceğim genel tablonun içinden rahatlıkla çıkartabilirsiniz. Bahsi geçmişti; bir yanda -isteseniz de istemeseniz de- geçmişten size devredilen ve acil halledilmesi gereken konular var. Diğer tarafta ise, günün şartları karşısında almanız gereken yeni tavırlar, imali gereken yeni hareket tarzları ve teşkilatlanma üzerine (objektif veya subjektif) en yeni problemler var. En aslî problemden başlayarak diğerlerine geçebiliriz. Bu yola çıkarken önümüzdeki en mühim mesele “ideolojik eğitim”di. Bu meselenin mücadelenin bütün yönlerini belirlediğini takdir edersiniz. Hem gerçek bir kadroyu meydana getirmek hem de süreçte bu kadroyu besleyecek malzemelerin durmaksızın üretilmesi için, işin en başında bu mesele geliyor. Politik mücadele hedefiyle hareket edecek kadrolarınızdan tutun, çeşitli sahalarda hususîleşerek daha akademik-ilmî uğraşlar içerisinde bulunacak veya bütün bu yolların kesişiminde harekete hizmet edecek kadrolara kadar. Bulunduğumuz şehirde bu konuda müthiş bir kıtlık yaşandığını en başından farketmiştik ve bu kıtlığın Ankara ile sınırlı olmadığını görmemiz de uzun sürmedi. Bu tabiî olarak mücadeleye dair birçok alanda ilerleyebilmenin, ifadeye geçebilmenin önündeki en büyük engel. Letta’nın iç eğitim sürecinin kapalı ve yoğun olmasını zarurî kılan şey budur. Letta’ya kadar hazırlandığımız, bütün mesaimizi hasrettiğimiz ve hâlen üzerine gittiğimiz bir konu.
Hal böyle olunca, önce fikrin bünyeleşmesine vesile olacak, ideolojik-politik itiyadın kazanılacağı, farklı branşlara eğilim noktasında yeni fikrî-tatbikî kanalların inşa edileceği ve bomboş, zeminsiz ahbap çavuş ilişkilerini faaliyetlerinin niteliğiyle dışlayacak bir çevreyi, daha sonra bütün bunların mücadele ahlâkının tüttüğü çeşitli kurum ve teşkilatların içinde yaşanacağı bir mücadele gücünü adım adım inşa etme zorunluluğu ortaya çıktı; kendi adımıza söyleyeyim, sıfırdan başladık. “Sıfırdan başladık” diyorum, çıkış sürecimizde(2018 Eylül) “Niye bizim çatımız altında çıkmıyorsunuz?” diyen çeşitli gruplar da olmuştu. Zannediyorum ki, az evvel anlattıklarımdan bu “niye”nin cevabı açıkça belli oluyor, onların durumu bir yana bizim beklenti ve ideallerimiz bizleri böyle bir yola mecburen itti, kendimizi gerçek bir muhasebe sürecine sokmak zorundaydık açıkçası. Bu konuyu “Letta’nın fikrî çerçevesi” üzerine konuştuğumuz zaman derinliğine tekrar ele alacağım.

İGİ- Şunu mu anlamalıyız: Letta yalnızca hikemiyat ve ilmî-teknik sahalarla sınırlı bir çevre değil, aynı zamanda siyasî hedeflere de sahip bir hareket.

AK- Henüz 2018 sonunda, çıkışımızda ilan etmiştik; siyasî kadro ve entelijansiya inşası kesişiminde idman ve faaliyet, diyerek. Daha önce belirttiğim gibi, ideolojik-politik, hikemî, ilmî, estetik ve kültürel hareket bütününü doğuracak “kadronun hareketi”ne doğru ilk adımları atıyoruz. Bu demektir ki, İslamî mesuliyetin bizi harekete geçirdiği her sahada kendini ifade edecek bir mücadele çerçevesinin peşindeyiz. Eğitim de üretim de birliktelik de bunun için. Öncelikle her biri kendi alanında “tahakküm odağı” niteliğini kazanmaya gözünü dikmiş hareketli kurumları meydana getirmemiz gerekiyor. Birbirini besleyecek ve temel hedefler için yeni değerleri mücadeleye eklemleyecek kurumlar. Yayınevi süreci ile buna bir giriş yapmış olduk. Özetle, Letta’yı Allah’ın izni ve iradesiyle birçok sahada temsili görünecek bir hareket olarak vasıflarsak merkezinde yayınevi ve yayınevi faaliyetleri var. Burası Letta’nın bilhassa kitabî zemini ve birçok faaliyeti besleyecek dinamo merkezi. Önümüzdeki süreçte ise bu dinamo merkezinden vücut bulacak yeni kurumlaşmalar ve fayda devşirilebilecek teşkilat biçimleri gündemimizde olacak.
Burada birkaç şey ekleyebilirim. Letta öncesinde, çeşitli vesilelerle şahit olduğumuz bir durum; Ankara’da yol üzerinde yitip giden birçok genç oldu. Ve bu potansiyeller İBDA ile sağlıklı bir buluşma sağlayabilecek ve kendilerini bu mücadeleyle birleştirici motivasyonu bulabilecekleri bir teşkilata muhatap olmadan, günün öğütücü geçim, meslek, iş derdine kapıldılar ve öylesine gelip geçenler kervanına katıldılar. Bunlar gözlerimizin önünde yaşandı. Artık insanlara sahici ve hayatın birçok sahasına dokunan imkanların sunulduğu, mücadele için net hedef ve tasavvurların konuşulduğu sosyal, siyasî, ilmî, estetik bir vasatı oluşturma görevi her şeyin önünde. Oluşturduk demiyorum, bu yolda olduğumuzu belirtiyorum. Dediğim gibi, zaman tükeniyor. Ölümün kıyısında olduğumuz kadar yaşamın göbeğindeyiz. Ve bir müslüman olarak sırtımıza neleri yükleniyoruz. Sınavın tam ortasında bahçeyi seyrederek ıslık çalmanın hiçbir anlamı yok. Bugünün ihtiyaçları neler, yarının muhtemel ihtiyaçları neler, dün hangi ihtiyaçlar giderilemedi veya bunların ne kadarı giderilebildi. Bu soruların, “derinliğine düşünce”den ideolojik politik mücadelenin en uç hatlarına kadar sirayeti var. Bu muhasebenin yapılması elzemken faaliyeti imajla gölgelemek olmaz. Faaliyet yalnızca dışa dönük pr’dan ibaret olamaz. Yıllardır bunun peşinde olduk ve ucu açık laf savurganlığını reddettik. Sözü asgari seviyeye indirerek iç faaliyetlere odaklandık. Ta ki söz ve muhasebe arasında gerçek bir denge yakalansın ve bu sirayete karşılık “iradî sirayet” gerçekleştirilebilsin, böylece mücadele “sahiden” başlasın.

İGİ- Bu konuda farklı gruplarla temaslarınız oldu mu? Ek olarak, siz mücadeleye nereden bakıyorsunuz?

AK- Oldu tabii ki. Fakat hareketi ilgilendiren belli başlı konularda uyarılarımızın, önceliklerimizin ve notlarımızın umursanmamasına, hatta yok sayılmasına alıştık. Alıştıkça beklentimizi sıfıra yakın bir noktaya çektik. “Şunlar şunlar gerek ve bunlar konuşulmadan şundan, bundan ve ondan bahsetmenin pek önemi yok” dedik bir kere. Gördüğümü söyleyeyim, İBDA etrafında mücadele için öne alınması gereken hususları gerekçeleriyle göstererek ve “sizce” neticelendirerek konuşmaya çalışsanız bile, olay “niyet okuması”nda bitiyor. Siz -sizce- hayatî vurgular yapsanız bile, bütün bunlar psikolojik kaygılarla heba ediliyor. Fakat kimse kimseye kalbini ve niyetinin niteliğini bütün çıplaklığıyla gösteremez. Tam da burada odaklanılması gereken şey, “hareket üzerine düşünce” konusunda ne söylendiği, kimin neyi niye söylemiş olabileceğinden ziyade. Öte yandan net bir ideolojik bağlılık konsepti, politik zemin, politik dil ve güncel güç ilişkilerinin, eleştirel hatların izah edildiği mücadele portresi ortaya konulmadığı zaman, hesap edemediğiniz her tesir saflarınızda karşılık bulabilir. Siz her tesiri bünyeleştirme iddiasında bulunuyorsanız, bunu gösterebilmelisiniz. Görüntü hiç de öyle değil. “Küfre dokunsa Şeriat izhar eder” hakikatini topluluğa katılma niyetiyle lafzen söylemek pek bir mana ifade etmiyor. Siz bağlılık noktasında ne izhar ettiğinizi göstermek zorundasınız; ister derinliğine fikir isterse güncel politika alanlarında, bu böyle. Dışarıdan bakan bir göz için burada “fikir” çeşitli ağızlarda tatmin aracı olmuş bir mefhumdan başka bir şey değil, ne yazık ki. Öte yandan, örgütlenme fikri, Siyasî Teori, Mücadele Planı vs. derseniz, “işi bulanıklaştırmak” veya “üstten konuşmak” gibi ithamlarla karşı karşıya kalabilirsiniz ama sözde bir “fikir hareketi”ni yürütme derdindedir muhataplarınız da, ne diyebilirim ki. Bu hususların içini dolduramazsak ve hareketin bu doğrultuda sürekliliğini sağlayamazsak el birliğiyle mahkum edilmesi gerekenler bizler oluruz. Bir ilişkiye niyet okuması yaparak başlayamazsınız. Ortaya plan, proje veya daha temel bir şeyler getirin ki, ilişki bir anlama kavuşsun, bizim için bu noktalar gayet net, sarih. Şema fetişizminden bahsetmiyorum, bunlar ayrıca konuşulabilir. Yoksa herkes birbirinin müslüman kardeşi, bu zaten umumî beraberlik için yeterli. Ama “birlik”, belli başlı bir organizasyon altında beraber çalışmak bambaşka şeyleri gerektiriyor.
Öte yandan mücadeleye nasıl baktığımıza gelirsem… Bazı hadiseler mücadele lehine ideolojik hatlar oluşturmak için vesiledir. Bu bir istismar değil, mevcut hayatın, “gerçek” diye nitelenen her şeyin nasıl da insanları sefaletlerinin şuuruna varamayacakları bir sefilliğe mecbur kıldığını gösterebilmektir. Bazen bir katliam, bazen toplumsal infial uyandıran hadiseler bazense gayet magazinel görüntüsüyle birçok vakıa bu vesilelerden olur. Ve eğer biz, İslâm İnkılabının ideolojik zeminini ve politik özünü temsil etme iddiasındaysak, insanların devayı bulmak için sarılacakları kuşatıcı ideolojik-politik ÖNCÜyü inşa etmek zorundayız. Ve bu, günün meselelerine bizzat “biz” olarak cevap vermeye başlamadan, iddialarımızı ve tenkitlerimizi mücadelenin en geniş çapında konuşmadan imkansız. Ne nasıl yapılıyor veya ne nasıl yapılamıyor, bu çerçevede değerlendirilsin; bizim mücadele sürecimizi, hamlelerimizi ve tasavvurlarımızı da buradan değerlendirin. Biz bu hassasiyetle müstakil bir şekilde devam ederken kapılarımızı kimseye kapatmadık, kapatmıyoruz. Ama bahsettiğimiz noktaları umursamama tavrı devam ediyorsa, yapılacak çok farklı bir şeyin olmadığı açık. Meydanda görünen misallere bakılırsa, kendi öz hareketinin zeminini bütün yönleriyle sağlam şekilde inşa etme, çok yönlü tenkit faaliyetlerini yürütürken gençliği ideolojik olarak besleme derdi göremiyoruz. Siz “siz” olarak bağlılık muhasebenizi vermeden, 40 yıllık tezleri tekrarlamanın ötesinde kendi has ve hususî niteliklerinizi mevcut tarihî, siyasî ve sosyal şartların ortasında göstermeden farklı heveslere kapılırsanız, kendi hanenizin harap olması için ilk hareketi bizzat yapmış olursunuz. Geçenlerde X’te mevzu olan “ittifak” vs. düşünün, değil Selefîlerle en makul ittifak arayışlarında bile son derece titiz olmak zorundasınız. Bilhassa ideolojik eğitim konusunda sınıfta kalmış bir maziye sahipsek. Bu hususları, açacağımız YouTube kanalında “İdeolocya ve İhtilâl” okumalarında uzun uzadıya işleyeceğim. Geçmişte ilkini yayınlandığımız ve yayını yarım kalan “Ajanda” serimiz de genişletilmiş muhteva ve farklı bir isimle çok yakında kitap olarak basılacak. Orada yeni başlıklar ve tespit ettiğimiz problemler etrafında konuşacağız. Tabi kitap okumayla insanımız arasındaki uzun mesafeleri düşünürsek, bu konuda kritik mesajları doğrudan videolarla vermek en verimlisi olacak.
Burada ayrıca önemli bir ricam var, gönüldaş genç kardeşlerden. Birçoğunun bu hususta hassasiyet sahibi olduğunu biliyorum ama ara ara gözüme değen bir şey var. Kitlesi olan ve çeşitli çalışmalarıyla insanlarda karşılık bulmaya devam eden şahıslara İBDA Mimarı’nı okuma tavsiyesi veya “O’nu niye ademe mahkum ediyorsunuz” soruları… Böyle muhatap olmayalım. Biz öyle bir bağlılık ortaya koyalım ki, ayrı ayrı insanî uğraş sahalarının şahsiyetleri buraya bakmak, incelemek ve alanları dahilinde hesaba katmak zorunda kalsınlar, katmak istemeyen de katmasın. Bu iş zorlamayla ve müspet misalleri göstermeden olmaz. Ayrıca bu şekilde, onu temsil liyakatini gösteren, tezlerinin yaygınlığını ve bütün insanî uğraş alanlarını derinden teshirini ispat eden ürünler ortaya koymadan düzünden ademe mahkum etmek gibi bir hale düşmek bize yakışmaz. Bizim neslimize düşen borç -en azından- budur. Yıllardır böyle bir kadronun inşası için uğraştık, biraz daha sabredilirse beklenen kadro ve hareket mimarisine katkımızı sunmaya hazır hale geleceğiz, inşallah. Ötesi Allah’ın takdir edeceği şartlar ve nasip.

DEVAM EDECEK…

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

You May Also Like